DOSTOYEVSKİ- YERALTINDAN NOTLAR KİTAP İNCELEMESİ

 


DOSTOYEVSKİ- YERALTINDAN NOTLAR KİTAP İNCELEMESİ

 

Her kitap hayatımızın her döneminde okunmaz demişti eski bir arkadaşım. Okunsa bile anlaşılmaz. Verilen mesajlar alınmazmış. Yeraltından Notlar eseri, arkadaşımın söylediğini desteklercesine bir eser. Birkaç yıl önce okusam belki bu kadar etkilenmezdim. Çünkü anlamayabilirdim. Her şeyin bir vakti vardır. Okunması gereken kitapların bile... Şimdi İncelemeye geçelim


1864 yılında Dostoyevski tarafından yazılmış, Türkiye iş bankası yayınları Hasan Ali Yücel Klasikleri serisinde, Nihal Yalaza Taluy tarafından aslından çevrilmiş, yüz kırk sayfalık Bir eser olan Yeraltından notlar kitabının Otuz ikinci baskısını göz önünde bulundurarak, eserin genel bir incelemesini gerçekleştireceğim. Okunup anlaşılması oldukça güç olan bu eser İki ayrı bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm 40 yaşında bir anlatıcısı olan ‘yeraltı’ bölümüdür. İkinci bölüm ise ilk bölümdeki anlatıcının yirmili yaşlarının anılarına, düşüncelerine değinen  ‘Sulusepken’ bölümüdür. Yeraltı bölümü on bir ayrı kısımdan oluşur, Sulusepken ise on kısımdan oluşan bir bölümdür. Dostoyevski, romanda baş kahramana bir isim vermemiş ve anonim bırakmıştır. Literatürde ‘Yeraltı adamı’ denildiği için inceleme boyunca Yeraltı adamı olarak nitelendireceğim. İncelemeye başlamadan ve kitabı özetlemeden önce eser hakkında fikirlerimizin yerleşmesi ve bir eseri en iyi yazarını tanıdığımızda anlarız düşüncemden yola çıkarak kısa bir şekilde yazarımızın hayatından bahsedeceğim.


Dostoyevski, 1821 yılında Rusya’da doğmuştur. Hasta bir anne ve sarhoş bir baba ile uzun yıllar yaşamıştır. Annesinin ölümünden sonra Petersburg da mühendislik okulundayken babasının ölüm haberini almıştır. Yeraltından notlar eserinden önce birkaç tane eser yayınlamıştır fakat bu eserler istediği gibi bir ses getirmediği için yazmayı bırakmış ve politikayla ilgilenmiştir. 1846 yıllarında ismi, devlete karşı komplo teorileri arasında yer aldığı iddiasından dolayı Sibirya’ya sürgün edilmiştir. Bu süreçte yaşadıkları ve iyi gitmeyen duygusal ilişkileri, abisinin ölümü sonucu yaşadığı buhran ile kumar bağımlılığına yakalanmıştır. Bu kumar bağımlılığı yüzünden oldukça borçlanan Dostoyevski, bazı eserlerini kumar borçlarını kapatabilmek için yazmıştır. Tüm bu buhranlı dönemlerden sonra Yeraltından Notlar kitabını 1864 yılında yayımlamıştır. Yani yazar, Yeraltından notlar kitabını; psikolojik, ekonomik ve sağlık açısından oldukça sıkıntılı bir dönemde kaleme almıştır. Bu dönemde kumar bağımlılığı olan Dostoyevski’nin, yaşamış olduğu içsel bunalımları, varoluşsal sancılarını eserdeki başkahraman üzerinden sorgulamış olduğunu iddia etmek yanlış olmaa. Yazar eserinde birçok temadan bahsetmiş, birçok konuya değinmiş olmasına rağmen baskın olan ‘yalnızlık’ temasını genellikle varoluşsal sorgulamalar etrafında işlemiştir. Felsefe açısından ilk varoluşsal edebiyat türü olma özelliği de taşıyan eser içerisinde birçok farklı tema işleyen içeriği çok zengin olan bir yazındır. Fakat incelemeye geçmeden önce Yeraltından notlar kitabını kısaca özetleyelim.


Romanımızın ‘yeraltı’ bölümü ‘Ben hasta bir adamım… Kötü bir adamım.’ (Dostoyevski, Yeraltından notlar. Sf. 3) Şeklinde başlar. Bu bölümde; kırklı yaşlarında, ailesi tarafından kendisine bırakılan miras sonucu, mesleği olan memurluğu bırakmış hasta bir adamdan söz edilmektedir. Yeraltı adamı insanlardan uzak, kendi halinde yaşamayı seven bir karakteri yansıtmaktadır. Kendisinin dışındaki bütün insanlara karşı derin bir öfke duyan yeraltı adamı Kitabın bazı bölümlerinde kendisini dönemin aydınları yerine koyarak diğer insanları küçümsemesine karşın, bazı bölümlerinde ise kendisini bir böcek hatta mahluk olarak görmekte ve kendini aşağılamaktadır. İkinci bölümde yani sulusepkende üç tane olay vardır; birincisi Yeraltı adamının, bir subayın yol vermemesi üzerine yaşadıkları problem, ikincisi arkadaşları ile bir akşam yemeğinde yaşadığı gerginlik, üçüncüsü ise otelde tanıştığı bir kadın ile yaşadığı sorunlardan kaynaklanan içsel sorgulamalardan oluşur. Yazar; ‘Yeraltı adamı’ olarak nitelendirdiğimiz karakter üzerinden, dünyevi duygu ve durumları sorgulayarak gündelik bir dil kullandığı eserini okuyucu ile sohbet eder gibi akıcı bir dille yazmıştır.


Romanda, kendini toplumdan ayırmış ‘ben’ ve ‘ötekiler’ ayrımı oluşturmuş olan karakterimiz kendisini toplumdan soyutlayarak Anomileşmiştir. Anomi kavramını bireyin toplumla arasındaki sosyal bağı koparması ve toplumdan bağımsız bir şekilde yaşaması olarak tanımlayabiliriz. Yeraltı adamı eserde yalnızlıktan ve dışlanmaktan yakınırken aslında bu durumdan yani acı çekmekten hoşlanan bir birey olduğunu kitabın ilerleyen bölümlerinde itiraf etmektedir. Karakterimiz her ne kadar yalnızlıktan şikayetçi olsa ve bu durumdan yakınsa da aslında bu durumun içsel sorgulamalar sonucunda kendini manipüle ederek ya da kendisinin bir seçimi olduğuna kendini inandırarak veya diğer insanları suçlayarak bu şekilde yaşamaya devam ettiğini görmekteyiz. Liza (otelde tanıştığı kadın) yeraltı adamını ziyarete geldiğinde, yeraltı adamı ona kötü davranarak gitmesini sağlamıştır. Karakterin bu şekilde kendini yalnızlığa mahkum etmesi, kendi zihnindeki normal bir hayat yaşayamama dürtüsünden kaynaklanabilir.


  Yeraltı adamının bazen etrafındaki insanları ötekileştirerek onlarla iletişime geçmediğini ve onları kendisiyle konuşacak kadar yeterli görmediğini; bazense, kendini onlarla iletişime geçebilecek bir yeterlilikte görmediğine şahit oluyoruz. Bu yetersizlik hissi; karakterin, zaman zaman bazı davranışlarından çıkartılabilir. Liza ile olan iletişimi; onu aşağılaması ve kötü davranması, ardından eski arkadaşlarıyla birlikte çıktıkları akşam yemeği kötü geçti diye taksiciye bağırarak saygısızlık yapması karakterimizin kendi içinde yaşadığı aşağılık kompleksini görmezden gelmesinin dışavurumu olarak yorumlanabilir. Aynı zamanda karşılaşmış olduğu subayın onu fark etmemesi ve omzuna çarparak geçmesi yeraltı adamında derin bir aşağılık hissi oluşturmuş ve bu histen kurtulmak için uzun süre boyunca subaydan intikam almaya çalışmıştır. Bu intikam isteği; onunla, sokakta karşılaşıp omzuna çarpıp hiçbir şey söylemeden geçmesi halinde bitecektir. Buradan yeraltı adamının üstünlük kompleksi olduğunu çıkartabiliriz. Ya da tam tersi olarak, yeraltı adamı; insanların, kendisi hakkında zihinlerinde ki ‘aşağılık’ sıfatını yok etme çabasına girmiş olduğunu ileri sürebiliriz.


 Yeraltı adamı, kendi zihnindeki ‘ben’ ile ötekilerin zihnindeki ‘ben’i aynı tutarak, kendinin yüce olduğunu düşündüğünde ötekilerin de yüce olduğunu düşünmesi ardından kendini böcek olarak gördüğünde ötekilerin de onu böcek olarak gördüklerini sanarak bu olguya göre davranışlarını sergilemektedir. Yeraltı adamı, kendi benliğini ötekilerin yönlendirmelerine göre şekillendirmektense yani toplumun; çevresindeki insanların ondan yapmasını beklediği şeyleri yapıp sıradan olmaktansa, özgün davranışlar sergileyerek kendi olmayı tercih etmekte olduğunu görüyoruz. Burada yeraltı adamının toplumsal normları kendi zihninde yok saydığını ve normlara uymamak için kendine minik bir yeraltı dünyası oluşturduğunu çıkartabiliriz.


Yeraltı kavramı eserde ‘yalnızlık’ anlamında kullanılan bir kavramdır. Karakterimizin, kendisini toplumdan soyutladıkça kendi yeraltına yani yalnızlığına sığındığını görüyoruz. Karakter kendi yeraltına saklandıkça inanlarla olan iletişimi kopuyor ve bu durumun karakterimizin daha çok yalnızlaşmasına neden olduğu sonucuna ulaşabiliyoruz.


Yeraltı adamı; karar vermekte oldukça sıkıntısı olan, şüpheciliğini eserin her sayfasında görebileceğimiz bir karakteri yansıtır. Birçok bölümde karakterin Kendisiyle ikilem halinde kaldığını yani kendi düşünceleriyle savaştığını görmekteyiz. Örneğin yeraltı bölümünün ilk sayfasında ‘Tıbba ve doktorlara saygım olduğu halde tedavi olmuyorum ve asla olmayacağım’ (Dostoyevski. Yeraltından notlar. 1846. Sf3) söylemi buna bir örnek olabilir. Karakter hayatını ikiye bölmüş bir şekilde yaşamına devam eder. Birinci hayatı ‘iç dünyası’ diğer hayatı ise ‘dış dünya’ olarak adlandırabiliriz. İç dünyasında yaşama dair her şeyi bilen tutarlı bir adam varken dış dünya da karar veremeyen, sosyalleşemeyen bir birey görmekteyiz. Karakterimiz iki dünya arasında sıkışmış ve bu yüzden de anomileşmiş, toplumdan soyutlanmıştır.


Eserde; her olayda, bolca psikolojik çözümlemelerin yapılması okuyucuların kendinden birer parça bulmasına neden olmaktadır. Karakterin toplumsalı merkezine alan içsel bunalımları ve sorgulamaları okuyucuda gerçek hayatı sorgulatma dürtüsü oluşturmaktadır. Eserde toplumsal normların dışına çıkılması psikolojik çözümlemelerin açıkça yapılması belki de eserin bu kadar çok okunmasında bir neden olabilir.


Sonuç olarak Yeraltından Notlar kitabı; Yeraltı adamının kırklı yaşlarındaki düşüncelerini gündelik bir sohbet diliyle anlatması ile başlayan, düşüncelerini, aforizmalarını, benliğini oluşturan olguları anlatan ardından karakteri daha iyi anlayabilmemiz için karakterin yirmili yaşlarına inen ve derinlemesine sorgulama yapan bir eserdir. Eser; toplumsal normları reddetmiş, kendi benliğinde ve içsel dünyasında yaşayan bir karakter üzerinden; tüm toplumsalı, toplumsal normları, inanların düşünce yapısını, varoluşun temellerini eleştiren bir yazındır. Kitaptaki yeraltı adamı hepimizin zihninin bir köşesinde gizlice veya açıkça var olan, yaşamını sürdüren bir benliktir. Eser, zihnimizin köşesinde yaşayan ‘yeraltı’ adamını ve düşüncelerini topluma cesurca anlatan Dostoyevski’nin en önemli eserlerinden biridir.


Zeki Demirkubuz yönetmenliğinde  2012 yılında yayınlanan 'Yeraltı' filmi, Engin Günaydın ve diğer oyuncularla birlikte kitabın ruhunu mükemmele yakın izleyiciye aksettirmesi ve kitabı daha iyi anlamamızı sağlayan kesitleriyle birlikte kitabı daha iyi anlamlandırabilmek için izlenmesini önerdiğim bir filmdir.


Sevgi ve saygıyla kalın...


-------


yorumlarınız önemli 


Yorumlar

  1. Hepimizin içinde bir yeraltı adamı vardır. Bazılarımız sadece bunun farkında değildirler

    YanıtlaSil
  2. üzel bir inceleme olmuş elinize sağlık. Yeraltından notlar kitabında işlenen temalar oldukça fazladır. Ve bu fazlalık eserin incelemesini oldukça zorlaştırır. Bu temalardan ilk dikkat çeken yalnızlık temasıdır. Karakterin içinde bulunduğu durumları ve varoluşsal sancılarını anlamlandırarak iyi denilebilecek düzeyde analiz etmişsiniz teşekkürler. Benzer şekilde başka kitaplarından incelemesini yazmanızı çok isterim.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder